DUVARLARI KALDIRMAK



DUVARLARI KALDIRMAK



Zehra Meral Konşuk İVECAN



   Hani fantastik filmlerin bazılarında sıra dışı kitaplar buluyorlar ya; kahramanlar kitabın içine giriyor ya da kitap kahramanları dış dünyaya çıkıyor, ben okuduğum çoğu kitapta bu duyguya kapılırım. Benim için kitaplar sihirli bir dünyaya aittir. Elime bir kitabı aldığımda onu bir müddet tutup sonra açarım.

   Her kitapla o kitabın diyarına yolculuk yapıyoruz. Görmediğimiz yerlere gidiyor bilmediğimiz dünyalar keşfediyor, onlarca yeni şey öğreniyoruz. Kimileriyle öğreniyor, kimileriyle şaşırıyor, kızıyor, gülüyor, ağlıyoruz. Ama asla tepkisiz kalamıyoruz. Kitaplar, bizi, onların kapağını açtığımız andan itibaren ister istemez mekânlarına davet etmiş oluyor: “Ev yakınına buyurun” hesabı. Hangimiz okuduğumuz kitaplarda geçen mekânların bir köşesine ilişip kahramanları onların ruhu bile duymadan takip etmedik ki? Mesela ben; Çalıkuşu'nda, Feride ile Kamuran, enişteleri onları yalnız bırakıp gittiğinde baş başa kaldıklarını zannediyorlardı yanı başlarında mutlu bir gülümsemeyle onları seyrettiğimi bilmeden. Ya da ‘Ateşten Gömlek’i okurken; kan kokan siperlerin içinde, kulakları sağır eden bombaların dehşetiyle ürperdim. Ve binlerce mekânı kitaplarım sayesinde ziyaret ettim.

   Kitap okurken asla bulunduğum yerde değilimdir. Ruhum nasıl ki uyurken rüyalar âleminde seyahat ediyor; okuduğum kitapların kapağını kaldırdığım anda da kitaplar âlemindeki seyahatime başlıyorum. Artık bir orman mı olur, eski çağlar mı olur, büyük bir anakent mi olur; Allah ne verdiyse. Mesela en son “Risale-i Dürr'iye” sayesinde Çin'de Gui’nin ve Usta Li’nin yanındaydım.

   Şimdiye kadar yediğim hiçbir yemekte, içtiğim hiçbir içecekte, okumaktan aldığım lezzeti alamadım. Etkisinden günlerce kurtulamadığım, aylarca kurtulamadığım, yıllarca kurtulamadığım kitap kategorilerim bile var. Öyle çok şey öğrendim ki şükürle yâd edeceğim. Her okuyuşla, insan denen sırlı hazinenin bulunuş haritası biraz daha netleşiyor. Ne olduğumuzdan ziyade, aslında, ne olmadığımızı sorgulatıyor bize. O yüzden okudukça bilgiye olan açlığımız da artıyor. “Daha fazla okumalıyım” diyor, bilgi açlığımı yeni bir kitapla bastırmak istiyorum; ama olmuyor! Çapkın beynim, daha birini bitirmeden, görür görmez beni baştan çıkaran diğer bir kitabı okumayı hayal ederken buluyor kendini.

   “Kitap okumuyorum” diyen insanlara o kadar şaşkınlıkla bakıyorum, onları o kadar anlamıyorum ki önce doğru anlamış mıyım diye tekrar sormak durumunda kalıyorum. Çünkü “kitap okumuyorum” cümlesi, benim kulak kıvrımlarında “ben yalnız nefes alan, temel ihtiyaçlarını gören sıradan bir canlıyım” hükmüne dönüşüyor.

   İlk emri “oku” olan bir dinin mensubuyum. Hal böyle iken benimle aynı inançtan olan herkese daima şunu söylüyorum:

   -Yaradan bana “oku” diye emretmişse okumamak bir tercih olamaz benim için.