DİNLENİR YENİLENİRİZ


SUSALIM MI BİRAZ BELKİ DİNLENİR YENİLENİRİZ





Zehra Meral KONŞUK İVECAN





   Kendini sessize alıp etrafı dinlediğinde dünyadan ne büyük bir uğultu geliyor. Öyle ki çığlık atıp "Yeter biraz susun" demenize ramak kalıyor.

   Sanki kimse dinlemede değil milyarlarca insan aynı anda konuşuyor. Meğer ne çok konuşulacak şey varmış. Hiç susmadıklarına göre. Konuşuyor, konuşuyor, konuşuyorlar. Sonra; ya ağlıyor, ya gülüyor, şaşırıyor ama kısa bir andan sonra tekrar konuşmaya devam ediyorlar. Sanırım birileri biz insanoğluna "Eğer susarsan nefes alamaz ölürsün" dedi. Tamam, kabul ediyorum; biz insanlar anlaşılmak isteriz, anlaşılmak için de konuşmamız gerek. Ama bu, daima ve daima şeklinde mi olmalı?

   Ruhumuza dinlenmesi için fırsat tanısak mı acaba? Şimdilerde; beynimiz yorgun, ruhumuz yorgun, bedenimiz yorgun. Bunun sorumluluğunu hep mi işe, zamana, koşturmacaya yüklemeliyiz? Bence dinlemek bir bambunun filizlenmesine benziyor. Bambu yıllarca sulanıyor, toprağına bakım yapılıyor ama o nazlı başını hiç göstermiyor. Çiftçi onu göremese de toprağın altında olduğunu bilerek bakımını yapmaya devam ediyor. O sabırlı, bambu sabırlı. Sonuçta bambu “Artık suya ve bakıma doydum.” Dediği anda yeryüzünü selamlamak üzere başını topraktan dışarı uzatıyor. Bizler de dinleyerek bilgi ve tecrübe ediniyoruz. Dinliyoruz, dinliyoruz ve sonuçta konuşmamız gereken an geliyor.

   Eskiden insanlar yaşla birlikte bir olgunluk kazanırmış. Olgunluk kazandıkça da daha az konuşurlarmış. Sokrates, Mevlana ve daha binlerce bilgenin yolu bu yol. Sanıldığının aksine çok az ve öz konuşan insanlar; yani gerektiği yerde gerektiği kadar! Asla fazlası yok! Sokrates insanlara soru sorar, onların, kendilerini ve dünyayı anlamlandırmalarını sağlamaya çalışırmış. Mevlana "Ne kadar bilirsen bil, bilgin karşıdakinin anladığı kadardır." derken sürekli konuştuğunu düşünemiyorum. Durum tersi olsa zaten ‘Ele verir talkını kendi yutar salkımı’ sözünü hemen aklıma getirirdim.

   Dinlerken konuştuğumuzdan çok daha fazlasını öğreniyoruz. Ünlü yazarlar, ünlü komedyenler ve şairler başarılarının sırrı sorulduğunda; iyi gözlem yaptıklarını ve insanları dinlediklerini söylerler. Buna mutlaka vurgu yaptıklarına röportajlarından şahit olmuşluğum çoktur.

   Günümüz insanı sürekli konuşsun karşısındaki herkes onu dinlesin istiyor. Ee, karşısındakiler de günümüz insanı; onlar da sürekli konuşmak ve karşısındakilerin sürekli onu dinlemelerini istiyor. Ne olacak o vakit? Onlarca iletişimsizlik, yanlış anlamalar ve onlarca kargaşa nereden çıkıyor sanıyoruz ki?

   Bir Kızılderili atasözü "Dur dinle hep konuşursan hiçbir şey duyamazsın." der. Dinlemek bize neden böylesi ağır geliyor? Dinleme eylemini sadece karşımıza laf yetiştirebilmek adına yapıyoruz farkında mısınız? Beden diliyle bile her an araya girip laf sokuşturmak için sabırsızlandığımızı belli ediyoruz.

   Oysa sakinliğin içinde dillendirilmemiş o kadar kelime yüklüdür ki!. Bırakalım biraz da ruhumuzun gerçek aynaları olan gözlerimiz konuşsun. O zaman sahte kelimelerimiz ruhumuzdan dökülür. Bize kalan gerçeklikle dinler ve dinleniriz. Dünyamız da bu sayede, incir kabuğunu doldurmamasına rağmen başını ağrıtan birçok dertten kurtulur.

   Bambu sabırlı- çiftçi sabırlı
   Bambu dirençli-çiftçi dirençli

   Ve sonuç: Herkes mutlu, kaybeden yok!