MORS
MORS başıma giyotin bunlar 
saatler, on beşler, on altılar 
geçmiş canavarlarımdan 
-güzel yeleleriyle boynuma dolanan- 
ilmiğime pamuklar 
ve pamuk şekerlerle midemi yakan 
kurtar beni canavarlardan 
demeyeyim ki şık olmaz 
seni sokaklardan ve şehirden 
biletçiden, kasiyerden ayıran perdeyi 
kaldırdığım zaman kalbine 
kalbim tanıdık bir bakış atabildiğinde 
elbet bir imkan olacaktır 
sarsılacağız büyük hem gizli sarsıntılarla 
ama gökten elmalar düşmeyecek 
yaşlar da düşmeyecek gözlerden 
peki nedir o halde tüm hepsi? 
olağanlığın kısır bahçesinde bir filizlenme? 
çocuklar yine ağlayacak sokaklarda 
her gece binler kafa yine gözleriyle yakarak 
yine tavanı delip kadere ulaşsa da 
yoruldum ve üşüyorum, beni ört 
demeyeyim ki şık olmaz 
biz ki biz olacağız erimeden ve dökülmeden 
dolmadan hiçbir yere, akacağız yalnız 
bacalar ve dişliler çarptıkça ses vermeden 
nefesle uçuşan opak örtümüzün altında iki bir 
iki, yani iki ayrık bayrak direği 
el fenerleri yakacağız göğün perdesine 
alfa, bravo, çarli, delta 
filmi dondur, böyle iyiyiz 
diyemeyiz ki şık olmaz                   
Mustafa Yılmaz