YOKSULLUK İÇİMİZDE

YOKSULLUK İÇİMİZDE




Burhan KALE



   Mustafa Kutlu, 20.Baskısı Dergâh Yayınları’ndan çıkmış olan “Yoksulluk İçimizde” adlı hikâye kitabında altı levhada on üç parçadan meydana getirdiği tek hikâye anlatıyor.

   Umutsuz Bir Aşkın Münakaşasında Şükran’ın evlenmesi… Evlenme; bir kat, bir araba ve bir koca… Kocanın emtia arasında yer almasının insafsızlık olduğunun Süheyla da farkında… Gelinle damadın beklenmesi… Annesiyle Süheyla’nın ayakta dikilmesi… Süheyla’nın bedenen salonda bulunması, ruhen değil… Müslüman olması nedeniyle işinden ve arkadaşlarından kopması, arkadaşlarının onun dünyasını kendi dünyaları için tehdit olarak görmelerini hissetmesi, nikâh merasiminin yapılması, o sırada Engin’in salona girmesi, bir hesaplaşma, Engin’in her anını mal biriktirmeye harcaması… Engin Süheyla için mevcut hayat şeklinden vazgeçecek mi? Yoksul ve temiz çocuk ancak çamura batmış, ayrı dünyaların insanları Engin ile Süheyla…

   Her şey fani, değil mi? O fanilik anlatılıyor levhalarda. Zamanın üzerinde kalacak birkaç dalga boyu yakalanmaya çalışılıyor…

   “Akasyalar Açar mı?” Levha I’de yer alıyor. İlk paragrafında tomurcuklarını ansızın patlatıvermiş akasya dalının geniş pencereden gülerek bakması, sonrasında yeşil yeşil uç vermiş yaprakçıkların şavkıması ve yerli yersiz fingirdeşen serçeler… Derken koca, beton binanın abus çehresine, kirli, gri, isli duvarlarına nerdeyse sürünecek kadar yanaşan incecik akasya dalı… Anlatım hikâyeden ziyade şiire yakın… Bu şiiri duyan, duyuran Süheyla… Herkes içinde şair… Şükran, Süheyla’nın arkadaşı, Süheyla’nın a’sını uzata uzata istediği makası alıp almadığı meçhul, aynı zamanda seslendiği Murtaza Efendi’nin hizmetli olduğu ve akasyanın çiçek açma ihtimali olan yerin iş yeri olduğu anlaşılmakta… Akasyalar evin bahçesinde çiçek açmaz ne de olsa…

   Süheyla kim? Levha IV’ de ortaya çıkması bütün açıklığıyla ve aşk tadında… Hayatı her gün kazandığı yeni yalnızlıklarla zenginleştiren Süheyla’nın, bütüne oranla devede kulak kalan bir zenginleşmeye sahip olduğunu fark etmesi… Bu durumun yalnızlıklarını sevimlileştirmesinden başka bir şey değil Tenhalık Basınca…

   Poğaçaların alındığı adamların, koca binaların önüne erkenden tüneyip ufaldıkça ufalan suratları ile engebeli arazileri andırması ve üç tekerlekli arabalarını bin yıllık diken diken sakalları ile itmeleri özgün ve etkileyici bir anlatım…

   Engin ve sükût… Neden? Artık bir kelebeğin yumuşak kanatlarına bile dokunulamayacağından. O delişmen akasya dalına hiç bakılamayacağından. Hiçbir yere bakılamayacağından… Şükran’ın demesine Engin nişanlanmış…

   Süheyla’nın, artık pencereye, pencere önünde sırıtıp duran o densiz dala dönememesi… Gömülmeyen şeyin nasip olmayacağını bir Ahlak Dersinden öğrenmesi… Ne ki senden alınmıştır o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit… Gönül eri garib olmaz… Hikâyenin insanı etkileyen yanları…

   Engin’in kara kuru bir kızla nişanlandığı haberini, kaşları cımbızla yoluna yoluna artık yok olmalı Şükran’dan öğrendikten sonrasında ruhunda fırtınalar kopan Süheyla, temeli yıkılan bir bina, ortadaki direği çekilen bir çadır misali iç dünyasında yoksulluğa ermesi... Şehrin büyük binaları, geniş caddeleri, vitrinlerin göz kamaştıran yanları, alış verişin, hatta işin Engin ile beraber uçup gitmesi Süheyla’nın dünyasından… Kanlıca sırtlarında küçük bir evin “Sevgiler soyut değildir” demesi yakın geçmişte… İnsanın değişik ruh hallerinde canlı cansız çevresinin onunla bir olması ve ruh halinin bizzat kendi olması muntazam hissettiriliyor okuyucuya…

   Süheyla’nın, Engin’in mavi gözlerine dalması, enginlerde ümidini kaybederken birden bir ses ile dirilmesi “Hayyaalel felaaah…” Arzularından soyunması, hep öyle olduğu gibi yani… Siyah Gemiler’e binerek gitmesi ve Süheyla’nın hikâyesinin bitmesi… Bize göre bitmesi demek ki… Çünkü Engin, fevkalade zengin kara kuru kızla nişanlanmıştı ya…

   Hayat tesadüflerle dolu… Ahlak Dersindeki teneffüs ettiğin her nefeste seninle olan kaderle tesadüf çelişse de burada… Yeniden Süheyla ile karşılaşması… Süheyla’nın dünyası, iç âleminin açılması… Engin’in nesine tutulduğunu öğrenmemiz, hayatın “indirimli satışlar”dan öte manaları olduğunu görmesi… “Burada hayat yok” deyip geçtiğimiz nice şeylerin ötesinde, Süheyla’nın hayatın bir imtihan olduğu gerçeği ile karşılaşması bizi de bu gerçekle baş başa bırakması…

   Süheyla ile karşılaşan kim? Annesinin birden sorduğu Engin de kaç gündür gelmiyor Süheyla, sorusundan sonra pencereye dönen kim? Limanda ışıkları parlayan siyah gemileri görünce Süheyla’nın bazen çıkıp gitmek istediğini öğreniyoruz. Ona çıkıp gitmenin mümkün olduğunu, dünyada bir tane Engin olmadığını, başka Enginler de olduğunu söyleyen kim? Başka Enginler başkalarının olsun diyor ya Süheyla… Enginleri boş vermek en iyisi mi? Kararsız Süheyla… Sana çay koyayım, diyor Süheyla demek ki konuştuğu iç sesi değil? Ya kendisi ya yazar… Çıkarken de kek getiriyor Süheyla ona… Bu kimse bir başka dünyanın varlığından haber veriyor yatsı ezanıyla beraber… Bir başka Süheyla bir başka dünya işte… Valide Camisinin önünde durduğu o bozbulanık güne, Engin’in nişanlandığı güne dönmesi… Rüzgârla bir dağılıp bir toplanan varlığını, tam da bunun gibi böylesine bir sesle kendine geldiğini hatırlaması… “Hayyaalel felaaah…” ne demekti ki…

   Levha III’ün Mefruşat’ının az, ancak derinlik içermesi… İhtiras Enginleri’nde yoksul bir mahalle, mahalleye uyum sağlamış ondan bir parça kendine gelmiş Engin’in babası, çocukların dilinde “Engin!.. Engin!.. Babası zengin…” nakaratı…

   Engin ile Süheyla’nın aynı yerde çalışması… Engin’in zenginlik hayallerinin olması… Kalbimin Dasitanı’nda Süheyla’nın işten ayrılması, müdürün önüne bırakılan dilekçe ve istifa… Sonra gecenin gelip yavaşça odayı kaplaması, sobanın küçücük deliğinden sızan küçük ışığında, okumaya çalıştığı kitabın harflerinin gözükmemesi… Hayatının da görünmez olduğunu kavraması… Enginle olan dünyasının kaybolması, kendi dünyasının kaybolmasıyla aynı olması bir yerde… Eşyanın da anlamını yitirmesine yol açması… Süheyla’nın sebepsiz gerçekte çok sebebi var tabii ki, ağlaması içinin derinliklerinde bir tele dokunması ve annesinden Kuran okumasını istemesi… Nasıl olup ta konuşabildiğine şaşması… Enginin nişanlandığı gün duyduğu hayyaalle felah’ın haydi kurtuluşa demek olduğunu birinden sorup öğrenmesi… Bu gecenin sabahında gidip işinden istifa etmesi…

   Annesinin ısrarı ile Süheyla’nın bir sohbet programına katılması. Sohbetteki kadınların şık giyimleri ile birbirlerini süzmeleri… Süheyla’nın hayatını gözünün önünden geçirmesi… Sohbette hoca annenin dediği gibi sevdiği şeylerden vazgeçmesi… Yerlere kadar uzanan geniş mantosu, alnını çevreleyen uzun başörtüsü ve yüzündeki gülücük, gözlerindeki keyifli bakışla kendisine bu ne hal diye soran arkadaşlarına Müslüman oldum diye cevap vermesi… Süheyla’yı hasta gibi görmesi arkadaşlarının… Araya mesafe koyup gitmeleri… Süheyla’nın vazgeçtiği dünya ile kendi dünyası arasındaki farkı hızla kavraması, Engin’i ne kadar sevdiğini de…

   Levha IV’ de aşka gelip gerçeğe alnını çarpması “Cihânı hiçe satmaktır adı aşk/Döküp varlığı gitmektir adı aşk/Elinden şekkeri ayrığa sunup/Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk/Belâ yağmur gibi gökten yağarsa/Başını ona tutmaktır adı aşk/Bu âlem sanki oddan bir denizdir/Ona kendini atmaktır adı aşk/Var Eşrefoğlu Rûmî bil hakîkat/Vücûdu fâni etmektir adı aşk”

   Tenhalık Basınca, yeni yalnızlıklarla hayatının zenginleştiğini düşünmesi, bir kısım eşyalarından kopması, Şükran’ın gerçekte Engin’in nişanlanmadığını söylemesi, Şükran’ın oğlanın gözü hala Süheyla’da demesi… Şükran’ın içinin kalabalığını habire boşaltması… Engin’den bahsetmesinin Süheyla’nın içinden kirli bir eşya çıkarmak olarak tarif edilmesi… Süheyla’nın Şükran’a, Engin’i bir daha görürsen Süheyla’nın Müslüman olduğunu söylemesini istemesi… Şükranın tepkisi ve birazdan Süheyla’nın eski hayatına ait ne varsa alıp gideceğini bilmesi…

   Umutsuz Bir Aşkın Münakaşası, Süheyla anlatıyor. Şükran’ın düğünündeki haleti ruhiyesi, Şükran’ın bir emtia gibi koca alması, eski yani Müslüman olmasından önceki dünyasına ait arkadaşlarının kendisinden ve kendinin de onlardan uzaklaşması, başkalarının da bu kalabalıkta yalnız olabileceği ve onların da kendileri ile ne konuştuğunu fark etmemesi Süheyla’nın kaybı…

   Süheyla’nın Müslüman olmasından dolayı çevresinden kopması ya da çevresinin ondan uzaklaşması gerçeği ile karşılaşan okur hikâyeden, Süheyla’nın iş yerinden bakınca gördüğü bin yıllık dikensi sakalları ile arabalarını yiten adamlar gibi uzaklaşması… Bu iç kanama ile yüzleşebilen okurun ise yeniden eline alması hikâyeyi…

   Süheyla’nın, annesinin haline acıması, buna sebep olduğu için üzülmesi, Engin ile olan konuşması, engini de Müslüman yapmaya çalışması, bir şarkı gibisin artık mısraları ile önüne düşen mısraların bir garip güzelliğine tutunması…

   Levha II’ de Ahlak Dersi ile kitaba adını veren Yoksulluk İçimizde; hayatımızı çevreleyen eşyanın yoksulluğun kaynağı olduğunu, “Demek kirada oturuyorsunuz” derken Engin’in ne kadar derinden yaralayıp hissettirmesi Süheyla’ya… Siyah Gemiler de ise hikâyesi bitmiş aslında Süheyla’nın… İçindeki zenginliğin farkına varması ne de olsa… O halde neden gemiler siyah?

   Levha III’ de Mefruşat, çevremize ördüğümüz duvar gerçekte… Amaç mutlu olmak ise neden sürekli örüyoruz… Gayri iradi ve gayri zihni… Hâlbuki eşyadan kurtuldukça kendimiz olacağız… Daha özgür olacağız… İhtiras Enginleri, Engin’in ihtirasının temelinde nasıl bir zihni geçmiş olduğunu gösterirken Engin’in bu mefruşattan kurtulmasının yani Süheyla’nın dediği gibi Müslüman olmasının ne kadar büyük bir azim ve iman gerektirdiğini göstermekte… Kalbimin Dasitanı’nda “Hayyaalel felaaah…” özüne Süheyla’nın ermesi, Müslüman olmanın şekilden öte öze ait yanı ile de dolması, Engin’i davet ettiği dünyayı kendisinin keşfetmesi…

   Levha IV’te Aşk, Eşrefoğlu Rumi diliyle anlatılıyor… Tenhalık Basınca’da Şükran ile birlikte eski dünyaya ait mefruşattan ve fani aşkı temsil eden Engin’den Süheyla’nın vazgeçişi anlatılmakta…

   Yoksulluk İçimizde; Levhalardan meydana gelen bir ev… İçiyle, dışıyla... Bu evde altı odaya ait altı kapı var sanki… Odalardan birinde dört kısım yer alıyor; Aşk, Tenhalık Basınca, Umutsuz Bir Aşkın Münakaşası ve Telaşın Manidar… Odalardan ikisinde üçer kısım bulunuyor; Ahlak Dersi, Yoksulluk İçimizde, Siyah Gemiler ile Mefruşat, İhtiras Enginleri, Kalbimin Dasitanı… Birinde iki kısım; es-Salatü hayrun mine’n-nevm ile Sözün Nihayeti ve Sevdanın Bidayeti… Biri de bir kısım; Akasyalar Açar mı?

   Ayrıca bağımsız bir de çatı var; Levha VI…

   Adeta bir üçgen çizilmiş… Levha VI’ya tutunmuş olan Umutsuz Bir Aşkın Münakaşası… Tabanda Akasyalar Açar mı? ile Sözün Nihayeti ve Sevdanın Bidayeti var… Levhanın ilan kısımları ise arada kalan diğer hikâyeler; hepimiz gibi…

Yorumlar - Yorum Yaz