ŞAKİR KURTULMUŞ

Şakir Kurtulmuş şiirimizin sessiz fakat dip dalgalarından biri.


Şakir Kurtulmuş: “Yazının yükü ağırdır üzerimizde.” “Şiir yalnızlıktan ölebilir.”

Söyleşi: Kurtuluş Çelebi

.Dördü şiir olmak üzere sekiz yayınlanmış eseriniz var. Denemelerinizde isimlere bakınca neyin izini sürdüğünüzü sormak isterim. Şakir Kurtulmuş iz süren bir şair midir? Şiirde neyin izini sürüyor, denemede neyin izini sürüyor?

.Sanat, edebiyat, kültür, sorumluluklarımızı yerine getirdiğimiz bir alan adı. Hayatın her veçhesinde sahip oldu-ğumuz yükümlülüklerin yerine getirilmesi noktasındaki çabalarımızın sergilendiği bir bütün içerisindeki sınırlı bir alanda yürütüyoruz bu çalışmaları. Sanat, edebiyat bu bütün içeresindeki pek çok alandan bir tanesi. Herkes kendisini bulunduğu alan içerisinde değerlendirip belirlediği bir yolu takip edebilir, izini sürebilir. Bizim takip ettiğimiz serüven de bu alan içerisinde. Yazının yükü ağırdır üzerimizde. Elbette hakikatin izini sürüyoruz. Tür olarak ortaya koyduğunuz eserlerin şekli, biçimi, üslubu nasıl olursa olsun önemli olan bu sorumluluğu idrak edip etmediğiniz noktasında ortaya koyduklarınızdır. Sorumluluk alanınızda yerine getirdiklerinizle takip ettiğiniz yol haritasını, sürdüğünüz izin ipuçlarını veriyor olabilirsiniz. Bizim de yaptıklarımız, yazdıklarımız bu çerçevede değerlendirilebilir diye düşünüyorum.

.Gelenek ile şiiriniz arasında nasıl bir bağ olduğunu düşünüyorsunuz. Yeni kitabınız “Göğe Asılı Şarkılar” da sorduğunuz soruyu size sormak isterim. Şiir size hangi kapıdan açılır?

.Şiirin doğup büyüdüğü, beslendiği giderek kendi ürünlerini ortaya koymaya başladığı alan geleneğin ışığı ile aydınlanan bir mekândır. Şiirde kullandığımız kelimelerden tutun da kelimelerin oluşturduğu birlikteliğin ortaya çıkardığı sonuca kadar geçmişle olan bağın bizi ne kadar etkilediği, eserimize ne kadar yansıdığı önemlidir. Geç-mişi inşa eden zihniyet medeniyet kavramını en iyi biçimde kullanarak dâhil etmiş hayatın içine. O medeniyetin uzağında kalarak, izlerini takip etmeden yeni şeyler söylemek, güzellikler peşinde olmak mümkün müdür. Şiire giden yol tam da bu kavşakta beliriyor. Geçmişin izlerini takip ederken kapıların açıldığını görüyoruz peş peşe.. Kapının önünde durmak kadar hangi kapının önünde durduğumuz da önemli…

.“Ritmini bulursa şiir/ uzaklara götürür” seni derken şiir insanı kendine yani insana mı götürüyor sizce yoksa insandan uzaklaştırıyor mu ne kadar uzağa götürüyor? Günümüz şiirinin hayat ve insan ilişkisini nasıl görüyorsunuz?

.Şiirin önünüzde açılan kapılarından girdikçe içerde karşılaştığınız her durum hayatın ta kendisiyle buluşturuyor sizi. İnsan şiirin içinde ne kadar iyi görünüyorsa, şiir de insanda o kadar güzel görünüyor. Şiirin içinde insan yoksa insanı çekip çıkarırsanız şiirden, o şiir yalnızlıktan ölebilir. Ya da kendisini topluluk önünde çırılçıplak kalmış gibi hissedebilir. Şiirin özünde insan olduğunu, insanı en iyi anlayanların da şairler olduğuna şahit olmuşuzdur çoğu kez. Şairin hayatla imtihanı da burada başlıyor zaten. Ne kadar yakın insana, ne kadar önemsiyor, ne kadar değer veriyor. Nasıl anlamlandırıyor ilişkisini. Bu sorulara cevap vermeye çalışıyor şiir. Ağrıyan yanlarımız insansızlıktan…

.Gökte asılı şarkıları okurken şunu düşündüm. Şakir Kurtulmuşun şiirlerinin geri planında ses ve musikiyle oluşturulmuş izlekler diğer kitaplarınızdaki şiirlerinize göre azalmış sanki. Sesler ve musiki ritim izleklerinin azlığını neye yoruyorsunuz? Daha dingin hareketsiz bir hayata mı yoksa yorgunluk mu? Şairin inzivası mı? Nedir sebep?

. Yorum okuyucularındır muhakkak. Bana göre bu kitaptaki şiirler kendi içinde kendi sesini oluşturuyor. Kendi müziğini söylüyor. Her kitabın nasıl bir öyküsü varsa bu kitabın da var şüphesiz. O öykünün kendi müziğini de oluşturduğunu düşünüyorum. Bunda ne kadar başarılı olup olmadığımız okuyucunun, eleştirmenin değerlendirmelerinde daha iyi anlaşılacaktır. Hareketsiz bir hayat benim tarzım değil. İlk gençlik yıllarından bu yana sürekli bir hareketlilik içinde buldum kendimi ve bu devingenliği hiç bırakmadım diyebilirim.

.Bir yayınevinde editör olarak görev yapıyorsunuz. Oradan bakınca ayrıca bir yazar ve şair olarak kültür hayatımızın bu günkü durumunu nasıl görüyorsunuz?

. Okuma kültürünün giderek azaldığı bir dönem yaşıyoruz maalesef. Bunu doğuran nedenler üzerinde durup çok uzun konuşabiliriz ama bunun çok yararlı olacağını sanmıyorum. Nedenleri biliyoruz, neden böyle bir kısır döngü içindeyiz buraya nasıl geldik, bunu biliyoruz ama nasıl çıkacağımız üzerinde fazla durmuyoruz. Eğitimin, kültürün önemine inandığımızı söylüyor ama bu yönde atılmış adımlarımızın çoğalması için çalışmıyoruz. Bir yerde bir eksiklik var onu bulup ortaya çıkarmalıyız önce. Kitap okuma oranlarına baktığınız zaman sanki kitap okuyan sayısı ne kadar fazla diye düşünüyor olabilirsiniz fakat okunan kitapların türlerine baktığınız zaman eğriliği görüyorsunuz. Edebiyat, sanat, kültür kitaplarının okuma oranlarının düşük seviyelerde oluşu bizi daha çok çalışmaya sevk etmeli. Sorumluluklarımızı gereğince yerine getirebiliyor muyuz diye yeniden sorgulamalıyız kendimizi. Nerede az çalıştığımızı, nerede geriye düştüğümüzü görüp oradan başlayabiliriz yeniden koşmaya. Zor mu bu? Hayır. Yeter ki samimi olarak bunu hissedelim ve çalışmaya öyle başlayalım. O zaman netice almaya, eksiği giderip daha doğru, verimli işler ortaya koymaya başlayabiliriz.