VENN ŞEMASI


VENN ŞEMASI



Mustafa YILMAZ


"Sertlik ve güç, ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık, varoluşun tazeliğinin ifadeleridir. Kendini sertleştiren hiçbir şey kazanmayı başaramaz." (Stalker)



   Kafa, örtüsü altında dua eden bir rabbi gibi havluyla örtülür. Örtünün altında da derince bir kap olur. Geniz yakan, geniz de laf mı, ciğer yakan ecza buharları yukarı çıkmaktadır. Islak saçla dışarı çıkılmıştır ve şimdiyse kafa külçe gibi ağır.

   En az bir yerden dışa açık olmak üzere tasarlanmış yapılar, organlar, doğal oluşumlar, sistemler, iş akışları, düşünce sistemleri, eğer bu çıkış noktalarını herhangi bir nedenle kaybedip tam kapalı hale gelirlerse bozulurlar. O tıkanıklığın açılması ve sonrasında yoğun bir işçilik olmadan da kendilerine gelemezler. Hatta çoğu zaman bu da yetmez; sistemin kapanmasını tetikleyen unsurlar orada durmaya devam ediyordur ve müzmin bir tıkanıklık halinin can sıkıcı tekrarı izlenir. Açık olması gereken kapanırsa kokuşma başlar.

   Bu tıkanma ve bozulma marazının adı sinüzit olabilir. Küflenen duvar da olabilir. Saplantılı düşünce, porçöz isteyen bir evye, kaynaktan kesilmiş gölet, hatta patlayan Ümraniye çöplüğü de olabilir. Açık kalması gereken sinüs hücrelerinin dışarıyla bağlantısı kapanırsa enfeksiyon başlar. Penceresi açılıp havalanmayan evlerde rutubet olur. Kişi kendisini yeni gelişmelere kapatırsa alzheimer, dış dünyaya kapatırsa katatonik şizofren olabilir. Akmayan su içilmez, adamı hasta eder.

   Yetmedi mi? Aşağı yukarı her kavramda olduğu gibi, şekillendirmeye başladığımız bu sembolik anlatımın içine de insan (hatta insanlar) değişkenini sokarak çok daha karmaşık ve detaylı bir çıktı elde edebiliriz. Nasıl ki ayrılmak bir elmanın daldan ayrılmasında tezahür ettiğinde gayet basitken insan düzlemine indiğinde uçsuz bucaksız anlamlar doğuruyorsa, kapanmaması gerektiği halde kapanan yapılar modellemesi ve her daldığı suya bir şekilde yoğun renk veren insanoğlu birleştiğinde de detaylı bir tablo ortaya çıkacaktır.

   Her şeyden önce, insan, eski büyük ayrım anının yorgunu olarak hep bilinmek ve sevilmek arzusuyla doludur. Dolayısıyla, yadsınamaz ölçüde açık bir metafizik kırbayız. O halde, bir kokuşma istemiyorsak eğer kendimizi kapatamayız, bu cepte. Kendi kendine kokuşması tedbirlerle engellenen kırbalar olarak bir araya geldiğimizde ise açıklığı koruma prensibinin daha büyük bir ölçekte ele alınması gerektir. Bir mahfaza, bir ortam, bir oda tasavvur edilir ve bu üst biçim üzerinde açıklık-tıkanıklık değerlendirmesi yapılır.

   Davut heykelini yapabilmek için mermer ve boşluk arasında mükemmel netlikte sınırlar ortaya koymak, kemale yaklaşan bir hat yazısı için de keskin uçlu kamışlarla kararlı sonlandırmalar gerek. Ortak ülkü çerçevesinde toplanan insanlar da -ki bu ülkünün ortaklığı ayrı bir tartışma konusu- kendilerini hayali bir küme çizgisi ile çevrelerler. Bu, ortaya bir güzellik koyabilmek için zorunda olunan bir netleştirme ve sınır belirleme işi gibi görünse de, çizgideki kalınlık ve keskinlik, âdem soyunun henüz pek azını anlamlandırabildiğimiz şaşırtıcı özellikleri nedeniyle, müstakbel bozulmanın ilk adımı olmaktadır. Bir kere, artık küme diyebileceğimiz bu zihinler, ne kadar enginlik düşleri görürlerse görsünler kendi kartezyen fikirlerinin dar sonluluğuna mahkûm olmuşlardır. Fakat daha da korkuncu, kapalı hacimde süren düşünsel faaliyetin tüm cürufu da mecburen küme unsurlarınca sahiplenileceği ve dışarı atılamayacağı için, bir gün bu güzelim venn balonunu patlatacak ve ortalığı toz duman edecek olan bir şişme de ağır ağır devam etmektedir.

   Dünyanın büyük ortak felaketlerini şöyle bir gözümüzün önüne getirirsek trajedinin boyutu ve kümelerin etrafına çizilen çizgilerin katılığı arasında destekleyici bir ilişki fark edilir. Yanlış çevrelemeler yapılması, mesela bulmaca köşesindeki noktaların yanlış birleştirilmesi ve kelebek tasvirini elde edememek de apayrı bir mesele. Fakat çizgiler böylesine sert ve esneme mukavemetinden yoksun olmasa; doğal bir süreç olarak, doğanın işleyiş mekanizmalarıyla tam bir uyum içerisinde tüm kümeler yavaş yavaş şekil değiştirip bir zaman gelip bir kararlı şemayı oluşturacak. Sonsuza kadar olmasa da, insanlığın soluklanması için yeterince uzun bir sonlu zaman için, insan evrenin ve kendisinin belası olmaktan kurtulacak.