OBLOMOV ÜZERİNE

Bazı kitapların yaşı yoktur ve içinde öylesine karakterler vardır ki 19. Yüzyılda da olsanız 21. Yüzyılda da olsanız bu karakterler hep evrenselliğini korumuştur. Tıpkı Gonçarov’un Oblomov eseri gibi.

Bu eser, 19.yüzyıl Rusya’sında taşra bir kasabada ‘’Oblomovka’’  adlı bir çiftliği olan anne ve babanın çocuğu Oblomov’un diğer bir deyişle İlya İlyiç’in hayatını anlatmaktadır. Oblomov bu çiftlikte doğup büyüdükten sonra eğitimi için Petersburg’a gider ve hayatını burada devam ettirir. Varlıklı bir ailede yetişmiş, tembelliğe alıştırılmış, hiçbir gelecek kaygısı olmayan, bütün gün yatan ve düşünen, kişisel ihtiyaçlarını gidermeyen, hizmetkârlığın etrafında döndüğü bir karakter olarak gözükse de eserde asıl dikkat edilmesi gereken unsur çok daha derinlikleri olan bir felsefeyi içermekle kalmayıp geniş yelpazelere ve kitlelere ulaşmaktadır. Eserin sosyokültürel ve sosyoekonomik boyutlarından bahsedecek olursak; Eserin geçtiği dönemde yani 19.yüzyıl’da Rusya derebeylikten modern bir toplum olma yolunda ilerlemektedir. Avrupalılaşma ve batılılaşma sırasında yaşanılan geçiş dönemi söz konusudur. Bu geçiş döneminde de insanların kültürleri, hayata bakış açıları, eğitim ve iş konusundaki düşünceleri, hayat şekillerinin değişmesi söz konusudur. İnsanlar bu dönemde çiftçilik ile geçinirler, tarlada çalışırlar fakat bu düzen yavaş yavaş değişmeye yüz tutmaktadır. İnsanlar çiftliklerini, tarlalarını bırakıp büyük kentlere göç etmeye, ekip biçmeyi bırakıp kamu dairelerinde, bakanlıklarda çalışarak geçimlerini sağlar ve hayat tarzları değişerek sosyoekonomik anlamda bir değişim başlar. İvan Gonçarov bu geçiş döneminden bahsederken hem doğunun hem de batının farklılıklarından bahsetmiştir. Örnek vermek gerekirse; Doğudan bahsederken Rus insanının aslında kariyer odaklı olmadığını ve hırslı olmadığından bahseder.

Doğudaki insanların hurafelere olan inanışlarından bahseder ve eleştirir. Hurafelerden bir tanesi; ölü bir insanı evden çıkartırken ölünün başının ayaklarından önce geçmesi bir sonraki ölüme işarettir. Eserde dikkat çeken nokta Oblomov’un tembelliği olmamasıdır çünkü Oblomov’un tembelliği bilinçli bir tembelliktir yani Oblomov uyku halinde değil tam aksine bir uyanıklık halindedir ve bu tembelliği bilinçli kılar. Diğer bir unsur Oblomov değil, Oblomovluktur. Oblomovluk ; doğu-batı kültürü ve hayat tarzı arasında sıkışıp kalmışlıktır. Tıpkı Oblomov’da uşağı Zahar gibi her doğunun ve batının özelliklerini taşıyan ama iki yere de ait olamayan bir karakterdir. Yani ne batıya ne de doğuya ait olabilme durumudur. Oblomov büyüdüğü çiftliği arayan ve o çiftliğin özlemiyle yaşayan şehirde kurduğu hayata uyum sağlayamamış bir karakter olmasının yanı sıra zaman zaman planlar kuran ve hayatı ile ilgili bir şeyler yapma isteği olan bir karakterdir. Fakat içinde bulunduğu bu sıkışmışlık hissi sebebiyle içindeki potansiyeli ortaya çıkaramamıştır. Kendi kurduğu hayal dünyasında yaşamayı tercih etmiştir ve bu onun için bir kaçış haline gelmiştir bu da hayatında içinden çıkılamaz bir kısır döngü yaratmıştır. Alıntı yapmak gerekirse sayfa 115 de şöyle bir paragraf okumuştum; Yarım kalmış bir adam olduğunu, ruh güçlerinin gelişmeden kaldığını, hayatına bir ağırlığın çöktüğünü, düşündükçe kendi hayatının yolunu ağır bir kaya parçasıyla tıkanmış daracık zavallı bir keçi yolu gibi görüyordu.

Kitaptaki her karakter için öylesine analiz yapılmıştır ki saatlerce insanı düşünceden düşünceye sokabilir. Bu eserde İvan Aleksiyeviç karakterine çok az yer verilmiş olmasına rağmen Aleksiyeviç ile ilgili bölümü okuduktan sonra günlük yaşantınıza devam ederken yani kitabın kapağını kapatıp şöyle bir etrafınızdaki insanlara baktığınız zaman  fark edeceksiniz ki o köşede kalan sessiz insan İvan Aleksiyeviç‘den başka kimse olamaz. Eserde şöyle geçer: Ne güzel ne aptal, ne uzun boylu ne kısa boylu, ne sarışın ne esmer. Tabiat ona ne aptal ne güzel hiçbir belirli çizgi hiçbir özellik vermemişti. Böyle bir adam sempatik olabilir mi? Sever nefret eder ya da acı çeker mi? Sevmekte sevmemekte acı çekmekte mümkün tabi. Çünkü kimse bunlardan kaçamaz ancak o herkesi sevmenin bir yolunu bulabilmektedir. Ne yaparsan yap bu tür insanların ruhunda düşmanlık intikam gibi bir duygu uyandıramazsın. Onlara ne yaparsanız yapın onlar hep size sokulurlar. Onun dünyaya geldiğini herhalde annesinden başka kimse fark etmemiştir. Hayatın akışında onu çok az kişi aklında tutacaktır. Herhalde onun dünyadan nasıl yok olduğunu da kimse fark etmeyecek, kimse sormayacak, kimse acımayacak ama ölümüne de kimse üzülmeyecektir. Onun düşmanı da yoktur dostu da yoktur ama tanıdığı çoktur. Belki bu silik yüzlü adamın sadece cenaze süreci ilgi uyandıracaktır. Muhtemelen için cenazesi bile unutulacaktır….

Eserde, Oblomov ile iki dost iki düşman olan karakter vardır bu karakter yarı Alman kökenli Ştolts’dur. Aslında Oblomov doğuyu Ştolts ise batıyı sembolize eder. Onların hayata bakış açıları birbirinden farklıdır. Ailesi tarafından Alman geleneklerine uygun şekilde büyütülmüş küçük yaşta sorumluluk almaya teşvik edilmiş bir çocuktur. Çocukluğu Oblomov ile birlikte geçmiş olmasına rağmen Oblomov’dan çok farklı yöne evrilmiştir hayatı. Ştolts her zaman Oblomov’u bir şeyler yapması, harekete geçmesi için onu teşvik etmeye çalışan bir karakterdir. Oblomov kaybettikçe Stolts kazanır. Ne var ki  Oblomov’un aşık olduğu Olga bile Ştolts’un olur. Oblomov bir şey başaramaz fakat onu ayakta tutan tıpkı Olga ile ilişkisini ayakta tutan etmen gibidir; Oblomov Olga’ya yazdığı bir mektupta: ‘’Sen bana aşık değilsin, senin bana karşı duyduğun duygu aşka hazırlık aşamasıdır’’. Yani Oblomov’u ayakta tutan hayat değil, hayata dair düşleridir.

Oblomov tercihlerinden dolayı boş yere harcadığı bir hayatı var sanılır fakat asıl aradığı şey aşktır, yuvadır. Yine bir gün arkadaşına gelecekteki hayallerinden bahsederken bir kadınla tanışmak, ona aşık olmak, o kadınla evlenmek ve çocuklarının olmasını istediğinden bahseder. Arkadaşı bu hayali yine Oblomovca bulur ve hayallerinin bile tembel olduğundan bahseder. Arkadaşı ondan şöyle bahseder: O akıldan ziyade çok daha değerli şeylere sahip. Dürüst ve inançlı bir kalbe sahip bu onun doğal zenginliği. Bunu yaşamı boyunca zarara uğratmadan taşıdı, zorluklarla karşılaştı, donuklaştı, uyuştu, neşesini kaybetti, yaşama gücünü yitirdi ama bir tek uyumsuz nota bile onun yüreğinde bozuk bir ses çıkartmadı, yüreğine pislik bulaştıramadı. Süslü püslü bir yalan onu kandıramaz, hiçbir güç onu doğru yoldan ayıramaz. Varsın bütün kötülükler, bütün pislikler etrafını çepeçevre sarsın varsın dünyanın altı üstüne gelsin Oblomov asla yalana boyun eğmez. Ruhu her şeye rağmen daima temiz, dürüst ve şerefli kalır. Bu kristal bir berrak, saydam gibi bir ruhtur, bu tip insanlar azdır. Onlar, nadir kalabalık içinde inci gibi parlarlar. Onun kalbi asla bozulmaz, her yerde ve her zaman güvenmek mümkündür… Her şartta ve her koşulda güvenilir bir insan olmak büyük bir erdemdir. Arkadaşı her ne kadar hayallerini küçümsemiş olsa da daha sonra hayat döngüsü her zaman değiştiğinden dolayı arkadaşı Oblomov’dan gururla bahsetmektedir…

Rus düşüncesinde etkin bir yeri olan bu eserle ilgili bir değerlendirme vardır; Rusya’da üç büyük devrim yapıldı ama asla Oblomov karakteri ve oblomovluk yenilgiye uğramadı. Oblomovluk sadece Rus elitlerine, aristokratlarına değil aynı zamanda Rus halk kitlelerine de sinmiş değiştirilemeyen ve her zaman karşısında mağlup olunan bir karakterdir’’ denmiştir.