DENEMEK ÜZERİNE BİR DENEME
DENEMEK ÜZERİNE BİR DENEME
Mustafa YILMAZ
"İnanmayan adam yazamaz. Bu yazıya inanmıyorum" (Nokta, 2008)
Vazgeçmeyenler dener. Ve şüphesiz, akışına bırakmak ve döngüye direnmemek üzerine kurulan öğretiler dâhil, vazgeçmenin mutlak yüceltildiği hiçbir öğreti yok. Fakat neyi ne için denediğimize şüpheci bir bakış atmakta mahsur olmasa gerek.
Bu konuda zihinde patlayan yaygın imajlardan birisinden başlayalım. Meşhur hikâyeye göre Thomas Edison, ideal ampul telini bulmak için bin deneme yapmış, hiç yılmamış ve nihayet başarıya ulaşmıştır. Yüzlerce kere duymuşuzdur. Ama bu umut ve sabır telkin eden anlatıya daha derinden bakarsak işler değişir. Mutlu bir masalın yetişkinler için yeniden yazılmış gerçekçi bir versiyonuna başlamak gibi düşünebiliriz. Detaylı referanslara ve açıklamalara gitmeden kısaca anlatmak gerekirse; Edison ampulü icat etmemiştir aslında. Sadece elektrikli ampulün ticari olarak sunulabilir ve üretimi kolay bir şeklini ortaya koymuş ve bunun patentini alarak hatırı sayılır bir servet elde etmiştir.
Şüphesiz, önemli bir figürden bahsediyoruz. Kafada ne canlandırdığı, nasıl göründüğüyse kişinin dünyaya hangi açıdan baktığıyla doğrudan alakalı. Yükselmek (nereye), başarmak (neyi), en iyi olmak (acaba) motivasyonuna sahipsek idol olarak görmememiz için hiçbir neden yok. Edison, bir konu üzerinde yoğunlaşmış, bıkmadan denemiş ve kazanmıştır. O olmasa dünya pek bir şey kaybetmezdi, verimli bir filaman bulmak atla deve değildi ama o dünyadan epeyce menfaat sağladı. Patent hakkı sona erene kadar yanan her ampül dolar oldu. Ampule de ampulün ticari biçimini ortaya koyan insana da "İnsan yemenin nesi yanlış?" benzeri bir soru yöneltebiliriz tam da bu noktada.
Bizim kültürümüzde ise denemekten bahsederken bir şey, tam da bu -Edisonesk diyelim- bakışın karşısında dikilen bir şey geliyor akla. Hat sanatı. Elbette, her şeyi, kendisine yöneltilen mızrakları bile, anti-kapitalizmi dahi bir şekilde körelten -hatta bir şekilde bir satıp piyasa malı haline getirebilen- yüzsüz bir dünya düzeninde hat bile düşmüş bir melek ve eprimiş bir gelinlik halinde karşımızda duruyor. Ama geçmişi, kökleri yok etmek neyse ki hâlâ mümkün değil ve biz bu köklerden tutunarak eski parlak imajlar ve söylemlere dokunabiliyoruz hâlâ. Öyle yapacağız şimdi de.
Meşk edenler, kendilerine gösterilen yolda bıkmadan usanmadan aynı harfi, aynı lafzı kâğıda geçirirler. Belki dünya açısından, dünyadaki milyarlarca insan açısından, birbirine çok benzeyen bu yüzlerce vav arasında hangisinin güzel olduğunun hiçbir elle tutulur anlamı yoktur. Ancak bu bitmeyen tekrarlar ve talim süreci harfleri kemale yaklaştırırken, asıl olarak kesik uçlu kalemi tutanı yola sokmakta ve onu çapaklarından kurtarmaktadır. Faydanın tartıldığı terazi de fayda algısı da günümüz hâkim zihin yapısından çok uzaktadır. Bu bakımdan, lamba teli ve elif, şeklen birbirlerine benzeseler de anlam bakımından korkunç bir uçurumla ayrılırlar. Bu büyük ayrım da bize, zaman ve ruhumuz arasında gittikçe büyüyen bir çatlak olarak yansıyor.
Tekrar günümüze, borsa endekslerinin, sosyal sorumlulukların, gençlik kollarının, saadet zincirlerinin, Dale Carnegie'lerin, halisünojen başarı hikâyelerinin, çiğnenen insanların dünyasına dönüyoruz. Ve bu bıktırıcı gürültü içinde, hâlâ denemeye değer kalabilen şeyleri bulmak için az-verimli bir çaba içine girmekten başka yolumuzun olmadığını görüyoruz. Denemek sonra.
Yorumlar -
Yorum Yaz