İLKAY COŞKUN

Şair Yazar İlkay Coşkun ile son kitabı

Kahve Bahane’, edebiyat ve şiire dair.

 

ŞAİR İLKAY ÇOŞKUN: “Şiir ve edebiyat dile düş gördürebilmeli.”

 

Söyleşi: Vildan Poyraz Coşkun

 

-Sayın İlkay Coşkun Beyefendi kitabınız Kahve Bahane’yi konuşacağız bu kısa söyleşimizde. Bu vesileyle edebiyat dünyanızı da ve bu alanla ilgili fikirlerinizi alma fırsatımız olacak elbette. Mayıs 2018’de okurlarıyla buluşan ‘Kahve Bahane’ ilk deneme kitabınız. Söyleşimize şöyle bir soruyla başlamak istiyorum. Yazmak, bu şiir de olsa deneme de olsa hayatınızın neresinde?

Hayatımın odak noktasında desem belki de abartmış olurum. Klasik bir ifade olacak ama yazmak benim için düzenli okumamın lokomotifi, kendimi iyi hissettiğim ve emek verdiğim bir alan.

-Dört şiir kitabınızın arkasından neden deneme türü? Okurlara ters köşe yaptırmak mıydı amacınız?

Şiir kitaplarımı çıkarttığım sıralarda da denemeler yazıyordum. Bu denemelerim çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. Deneme kitabımı kitaplaştırmak bugünlere kısmetmiş. Herhangi bir edebi türde ürünler ortaya koyarak birinde odaklananlara saygım var tabi ki. Bu yazarlar daha sadık bir görüntü sergiliyorlar. Şiir yazan, öykü yazan yazarların farklı edebi türleri denemeleri muhtemeldir. Bu yazılarını gün yüzüne çıkarmadıkları müddetçe bir yazım türüyle tanınırlar ve bilinirler. Üretim, renklilik ve çalışkanlık boyutuyla düşünürsek yazar farklı türleri elbette ki deneyebilir ve farklı dallarda da güzel ürünler verebilir. Odak noktası ne kadar fazlalaşırsa yazarın kullanacağı zamanın, kaynağın bölüşülmesi ve azalması ürün kalitesini etkileyecektir muhakkak. Ama zamanını iyi kullanan, üretken olan, Allah vergisi yetenek ve çalışmak bahsettiğim bu olumsuz yönü minimize edecektir muhakkak. Daldan dala atlamak gibi bir dağınık ilgiyi ve maymun iştahlı hali bu konudan müstesna tutuyorum. Çocuk edebiyatı, şiir, öykü, deneme vs. sonuçta birbirine akraba yazım türleri. Çok yadırgamamak gerekir.

-Şiir kitaplarınıza aşina olan okurlarınızdan gelen tepkiler nasıldı?

Şiire fazlaca ilgi duymayan hatta şiirden anlamayan okurlarımdan olumlu tepkiler aldım. Şiirdeki imge, dolaylı anlatım, sezdirme gibi halleden direk anlatımın ve konunun olduğu nesre bir geçiş oldu. Şiir kitaplarıma pek ilgi göstermeyen bazı okurlarımın deneme kitabımı ilgiyle okuması beni memnun etti. Şiir dışında bazı yazılarımın bütüncül olarak bir kitapta bir araya gelmesi benim için önemli ve bunu gerçekleştirmiş oldum. Olumsuz tepkiler aldığım da oldu tabi ki. Olumlu ve olumsuz tepkiler sonuçta yazarın tecrübe kazanmasında etken olduğu bir gerçek.

-Şairler ve yazarların farklı farklı edebi türlerde yazmasını nasıl değerlendirirsiniz?

-Okur bu farklı türlerden gerekli tadı ve keyfi alıyorsa okur açısından mesele yok. Ama yazar bu bölünmüşlüğünden dolayı yazdıklarında kalite düşüşü hissediyorsa büyük bir sorun var demektir. Sonuçta her insanın yirmi dört saati var. Zaman bölünmüşlüğü verilen emeğe yansır muhakkak. Her yerde olan hiçbir yerde değildir sözünü de unutmamak gerekir.

-İki yazım türünü de denemiş bir kalem olarak hangisi sizce daha zor? Nedeni?

-Zorluk ve kolaylık yazana göre değişir. Şiirde de nesirde de zorlandığım oluyor. Taşma halini ikisinde de yaşamak güzel. Ayrıca çok kolay yazmak, yazanı bir zaman sonra sıradanlaştırmaya başlar. Düşünsenize otomatiğe bağlamış bir şair veya yazar çok kolay yazmanın hazırcılığına rehavetine kapılmaması mümkün değil. Tembel öğrenciler içerisinde çalışkan bir öğrenci kolaycılığını taşır. Önemli olan çok çalışkanların içinde çalışkanlığın gösterilebilmesi hissettirilebilmesidir.

-Edebiyatın şiirin ve sanatın bir ortamda ilerleyip yükselmesi nelere bağlıdır?

 -“Mecnun söğüt, Leyla’nın toprağında yetişir” diyen Şeyh Galip en güzel cevabı vermiş bu suale. Sanat ve edebiyat zarafetin yaşandığı ortamlarda daha çok kendini gösterir. Yeme, içme, barınma gibi fiziki ihtiyaçlarını çözmüş insanoğlu için sanat, daha çok beslenmesi gereken bir alan gibi gözüküyor. Geçim darlığındaki bir insan sanat ve edebiyata ilgi dahi duysa çok da odaklanamaz herhalde. Fazla rahatlık ve zenginlikte rehavete yol açar ve bunun da olumsuz yansımaları olur. Savaşların, kargaşanın çok az olduğu hatta hiç olmadığı ortamlarda sanat ve sanatçı daha çok yol alır ve kıymet bulur da.

-Şiirin son sahibi olan okura yararı konusunda neler söyleyeceksiniz?

-Şiirde zekâ pırıltısı olmalı. Okuru hem düşündürmeli hem de bazı şeyleri sezdirebilmelidir.  Yüreğe ve beyne dokunabilmelidir. Yerine göre okurun merak duygusunu kabartabilmeli. Kesinlikle şiir üzerinden okura fikirler dayatılmamalı. Gerçek şiir, okurun düşüncelerine, duygularına zenginlik ve derinlik kazandırır. Şiir ve edebiyat dile düş gördürebilmeli. ‘Müşterisiz meta zayidir’  diyen Muallim Naci sözündeki faydayı ve değeri de görmek gerekir. Birçok kerameti şiire yüklemekte bir o kadar yanlış geliyor bana.  Ahmet Oktay bunu bir sözünde, ‘Entelektüel uçlarını sürekli abartan bir şiir, sonunda yapmacıklığa, züppeliğe kolaylıkla dönüşebilir’ demiştir. Orta yol bakış açısı en doğrusu gibi geliyor bana.

-Sanatlar arasındaki etkileşimde edebiyatın ve şiirin gücünü nasıl görüyorsunuz?

-Şiir dilini bir dansa, düzyazıyı ise yürüyüşe benzeten Valery sanatın hareket mekanizmalarından biri olarak görmüş şiiri ve edebiyatın diğer türlerini. Ben daha çok şiiri ve edebiyatı, sanatın diğer dallarının hafızası olarak görürüm. Bir yönüyle de temeldir. Müziğin temeline gidersek ritim, ahenk ve senfoniyle beraber yazıyı ve sesi görürüz. Sonuçta söz uçar yazı kalır. Dilin baş temsilcisi insanla birlikte yazıdır dersek yanlış olmaz sanırım.

-Dilin baş temsilcisi insanla birlikte yazıdır dediniz. Bu noktadan soruyorum.  Dilin gücü hakkındaki düşüncelerinizi biraz daha açar mısınız? 

-Dil, uygarlıkları inşa eder. Dil, medeniyetlerin temel taşıdır. Dil olmadan ne bilim ne medeniyet ne kültür olur. Dil ne kadar güçlü olursa iletişim o kadar sağlam temeller üzerine oturur. Bir dil ne kadar güçlü ise o dili kullanan toplumların gelişmesini ve rekabetini sağlar. Rekabetin ve gücün artı ucudur.

-Çok klasik bir soru ama cevaplar mutlaka farklı farklıdır. Günümüzün toplumsal sorunları karşısında şair ve yazarın duruşu sizce nasıl olmalı?

-Kalem kullanan her kişi, doğrunun, haklının, vicdanın ve aklın yanında olmalıdır. Şiir noktasında ise görünmeyenleri dahi sezdirebilecek yetenekte olmalı şair. Toplumun önünde bir münevver olup toplumu daha güzele ve aydınlık günlere taşımalı.

-Şair olmayanların şiir çevirisi yapması konusunda ne düşünüyorsunuz?

-Şair olmayanların yapacağı şiir çevirisini eksik ve yavan buluyorum. Çevirinin bir ucunda şairin olması illaki beklenir. Sonuçta şiir şairin işidir. Şairinde dil konusunda yetersizliğinin olabileceğini düşünürsek bu bağlamda kolektif bir çalışma daha elzemdir.

-Ülkemizdeki edebiyat dergileri bu alandaki işlevlerini tam anlamıyla yerine getirebiliyorlar mı?

-Edebiyat dergilerinin okura ulaşması noktasında ciddi sıkıntıları var. İlgi düzeylerini de sorgulamamız gerekir. Ama her şeye rağmen çeşitlilik ve sayı anlamında edebiyat dergilerinin yeterli olduğunu düşünüyorum. Edebiyat dergilerini okuyan nitelikli okur kitlesini artırmak gerekiyor. Bunun için okulları önceleyerek tanıtım faaliyetleri yapılabilir. Her koşulda dergilere abone olma kültürü yaygınlaştırılabilir.

-Şiir, öykü gibi bir kitap seçkisi hazırlasaydınız neleri önemserdiniz?

-Okurları sıkmamayı ve okurken lezzet alınmasını öncelerdim. İlgi düzeyini ve çeşitliliğini göz önünde bulundurarak daha orta bir yönde ve kendi beğenimi de içine katarak bir seçki ortaya koymaya çalışırdım. Her ne kadar seçkiyi herkese aynı oranda beğendirmek zor olsa da yine de beğeni halkası geniş olursa anlamlı olur diye düşünüyorum. Seçkide ismi değil toplanan ürünler önemlidir.

-AKALEMLER Dergimize verdiğiniz bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum. Özellikle eklemek istediğiniz bir şey var mı? 

-Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Akalemler Dergisi yazar ve okurlarına güzel paylaşımlar dilerim.