BEŞ PARA

BEŞ PARA


Melike Çelik


   Hiç haz etmem erken uyanmaktan, ya da uyanmak zorunda olmaktan. Alarm kurmaktan da kuranlardan da hoşlanmam. Saat gerekli bir alet değil diyemem tabi ama o kadar da önemli olmasa gerek. Dünya bu kadar düzenli bir yer değilken insanoğlu neden her şeyde düzen arar, anlamam.

   Yine öyle bir sabaha uyandım. Son derece sade döşenmiş odamın tek mobilyasında – yatağımda – oturdum bir süre. Derse zamanında yetişmek için paldır küldür hazırlanmalıydım, her sabah yaptığım gibi. Anlamsız bakışlarla duvarda asılı kara paltomu inceledim. Bir hırsız ya da bir kaçakçı gibi her zaman kara giyerdim. Kendini soyutlamanın en doğru rengi! Yedi kırk beş otobüsünü kaçırmamak için can havliyle atıldım sokağa. Yine aynı anlamsız bakışlı suratlar. Bu memlekette her gün birbirini bu kadar dikizleyip de selamlaşmayan insanlar görmek beni kahrediyor. Sonra bana ne deyip kendi hallerine bırakıyorum. Nasılsa çıkarlarına teğet geçen noktalarda kucaklaşırlar. Misal aylarca derslerde kimse birbirinin yüzüne bakmaz, sınav haftası evrenin en sıkı dostlukları kurulur. Alışamadım ben bu dünyaya, sanırım genlerimle biraz oynanması gerek. Bütün annelere tavsiyem, kültür haritanızı çıkarıp ona göre yükleme yapın bebeklerinize. Mozart hikâye… Çocuk kaç kişi ile klasik müzik konuşabilir ki? Bu iletişimsizlik, ah bu icat peşinde koşan anaların eseri.

   Yine on beş dakika erken geldim okula. Şu otobüs saatlerini de hiç ayarlayamazlar. Oysa on beş dakika daha uyumak için neler verilmez ki? Boşa giden bütün on beş dakikaları toplasan kaç yıl eder? Kantine gidip bir tost iki çay söyledim. Öyle melankolik, romantik laflardan anlamam. Çayın ikisi de kendime. Tembel kantinci bir çayı on dakikada getirdiğinden en iyisi ikisini birden almak. Çıkardım cüzdandaki beşliklerden verdim, zaten başka da banknotum yok. Dün akşamüstü büfedeki pis adam yüz lira uzatıp bir liralık çikolata aldığımı görünce para bozdurmak niyetinde olduğumu anladı sanırım. Doksan beş lirayı hiç üşenmeden beşlik beşlik saydı elime. Sonra da itinayla bozuklukları… Hiç bu kadar beş liram olmamıştı aynı anda. Birden cüzdan kabarınca kendimi zengin gibi hissettim. Sonra kime ne kadar dağıttım, neler satın aldım hiç farkında değilim. Şu parayı bozdurmadan harcayabilmenin yolu bulunmalı yoksa çorabın ucunu yakalayamıyorum.

   Oturdum tostumu yerken sırtımda bir el, pardon yerdeki beş lira sizin mi, diye seslendi. Ha evet olabilir, dedim şaşkınlıkla parayı alırken. Cüzdanımdan düştü galiba. Yine de emin olamadım, açtım saydım cüzdandakileri. Aldıklarım, verdiklerim derken çıkamadım işin içinden. Matematiğim de hafızam kadar kötü. O an annemin sözleri geldi aklıma, yolda bile para bulsan senin değilse almamalısın. Parayı masanın üzerindeki kül tablasının altına sıkıştırdım. En kötü burada bırakır giderim, sahibi kimse gelir alır artık. Beş dakika sonra beş liralık banknot havada uçuşuyordu. Rüzgâr savurdu, geldi ayağımın dibine düştü. Aldım yine kül tablasının altına sıkıştıracakken ilk beşliğin yerinde olduğunu gördüm. Biri beni imtihan mı ediyordu yoksa gökten para mı yağıyordu? Anlaşılan benim beşlikler döküldü sağa sola? Tembel kantinciye bırakacak değilim herhalde! İçimde bir tereddüt beşlikleri koydum cüzdana. Etrafa bakındım para arayan var mı diye. Parasını düşüren var mı demeye de utandım galiba.

   Neyse bunlar şimdilik bende kalsın, yolda dilenci falan görürsem veririm artık. (Yalan) Ben de öğrenciyim nihayetinde, benim olmasa da almak hakkım olabilir mi diye düşündüm derse girerken. Evet, benim de ihtiyacım var. (İhtiyaç? Kimin yok ki?) Ah anacım, biraz daha ucu açık öğütlerde bulunsan keşke.

   Ders çıkışında biri para bozdurmak için yana yakıla elinde yirmilik sallayınca hemen atıldım. Şu bulduğum beşliklerden bir an önce kurtulsam iyi olacak. Biraz market alış verişinden sonra durağa yöneldim. Otobüs kartımın bitmiş olduğunu hatırlayınca makineye (dostluğumu pekiştirmek istedim) yöneldim. Cüzdanda hiç beşlik kalmamış! Para bozdurma işine çözüm bulmam gerek. Bu konuda dernek bile kurabilirim, o kadar mustaribim. Ya da kanun çıkarılmalı, bir banknot sırasıyla kendisinden bir küçük banknotlara bölünebilir diye. Bu durumda benim paranın üstü; bir ellilik, iki yirmilik, bir beşlik, dört de bozukluk olurdu. Görece daha iyi bir durum. El mahkûm, yirmi lirayı uzattım makineye, iştahla aynı saniyede yuttu. Ekranda geriye doğru akan saniyeler sıfırlanınca kartı tekrar okuttum. Kart boş, yükleme yapılmadı! Nasıl olur? Sırasını bekleyen otobüs şoförüne gidip anlatmaya çalıştım derdimi. Dinlemedi bile beni, azarlayıp gönderdi. Bu böyle olmayacak okullarda dinleme dersi de verilmeli! Tekrar makinenin başına gittim, birkaç yumruk, işe yaramadı. Kart doldurmaya gelen yolcuları da kovdum. Makine paramı kaptı uzak durun! İnsanların dolandırıcılığını çok görmüştüm de makineden beklemezdim. İnsanoğlu onu da kendine benzetti demek. Sevgili makine, bulduğum on lira senin olsun, en azından üstünü iade et. Cevap vermedi. Çok teessüf ettim. Bu şimdi hiç adil olmadı. Bu durumda tabana kuvvet. Makinelere de itimadım kalmadı. Çıkardım telefonumu, bütün alarmlarımı kapattım.