"ŞİİR NASIL YAPILIR"

"ŞİİR NASIL YAPILIR" MESELESİNE MAYAKOVSKİ'DEN BAKMAK



Mustafa YILMAZ



"Şiirin Talmutçuları benim bu kitabıma mutlaka burun kıvıracaktır, onlar hazır şiirsel reçeteler vermeye bayılırlar (...) Benim kitabım engellere rağmen şair olmak isteyenlere gereklidir; şiirin en zor üretimlerden biri olduğunu bilenlere, bu üretimin gizemli sanılan yöntemini kavramak ve aktarmak isteyenlere gereklidir" (Vladimir Mayakovski)


   Yaklaşık 50 sayfalık hacminden daha fazlasını taşıyan kitap, şair Alper Çeker'in çevirisiyle Altıkırkbeş Yayın'dan çıkmış. Başka yayınevlerince daha önce basılan çevirilerde "Şiir Nasıl Yazılır" ifadesi kullanılmış ancak yapmak sözcüğünün yazar tarafından alelade seçilmediği aşikâr. Çünkü şiirin bütünüyle göksel ve gizemli bir ikram olmadığı ve tamamı gözleme açık olmasa da uzunca bir üretim bandından çıktığı iddiası, kitabın daha ilk sayfasında sunuluyor. Dolayısıyla bu ifadeye sadık kalınması yerinde olmuş. Bunun haricinde, metnin oldukça zengin dipnotlarla desteklenmesi, yazarın örneklerle ses ve ritim üzerine eğildiği yerlerde mısraların Rusça okunuşunun yazılmış olması çok yerinde. Umarız tüm çeviri şiir kitapları artık orijinal metinler dâhil edilerek basılır. Çeviri şiir takip etmek mecburiyetinde olan okurlar da bu şiirleri gerçek bir ahenkle -şairinin ölçüp biçtiği haliyle- okuyabilme imkânı bulurlar. En azından başaltı seviye okur, şiirin gerçeğini yanlış tanımaktan, Dünya üzerindeki muteber şiirin ahenkten uzak, bol kapalı önermeli bir şey olduğu yanılgısına düşmekten kurtarılmış olur.

   Çevirmenin ön sözünden edindiğimiz malumata göre Vladimir Mayakovski'nin 1926 yılında yazdığı iki bölümden oluşan metnin dikkat çekici başlığı, Rus biçimcilerden Viktor Şklovski'nin düzyazı kuramını anlattığı Don Kişot Nasıl Yapıldı kitabıyla benzerlik taşıyor. Benzerlik, sadece bu "yapma" sözcüğünün vurgusuyla sınırlı değil elbette; Mayakovski, diğer Rus fütüristler gibi, edebi metinleri yaşanan zaman ve yaşayan dili kullanarak yeniden yaratma peşindedir. Bir döküm fabrikası ve yazı masası arasında devasa bir uçurum yoktur. Ancak gelecekçilik, Avrupa'nın aksine, Sovyetlerde özel bir biçim almış, geleneği ve klasikleşen eserleri toptan reddeden klasik görüşün dışında şekillenmiştir. Mayakovski mutlak bir retçi değildir. Dolayısıyla, Rus Fütürist Manifesto'nun altında imzası olan bu ismin telif etmesine rağmen, bu eseri şiirin mutfağına genel bir bakış atabilmek için kullanmak yanlış olmayacaktır.

   Henüz ilk sayfada "Bizim dinmeyen ve başlıca nefretimiz, romantik-eleştirel küçük burjuvalara yöneliktir" dedikten sonra "Onlar, ebedi şiirin hiçbir diyalektiğe sığmadığına ve tek üretim sürecinin, başlarının ilham için dikilip beklemesi ve göksel şiirin-ruhun kabak kafalarına güvercin, tavus kuşu ya da devekuşu olarak konması olduğuna inanıyorlar. Bu beyleri teşhir etmek zor değil" diyerek zamanın şairlerine çattıktan biraz sonra editörleri de boş geçmemiştir: "Editörlerimiz tarafından kafiyeli saçmalıkların %80'inin yayımlanma nedeni, editörün eski şiir hakkında hiçbir fikrinin olmaması ya da şiirin ne için gerekli olduğunu bilmemesi. Editörler beğeninin gelişebileceğini hatta bunun zorunlu olduğunu unutarak, yalnızca 'hoşlandım' ya da 'hoşlanmadım' demeyi biliyorlar. Neredeyse tüm editörler bana, gelen şiir dosyalarını geri çevirirken hakkında ne diyeceğini bilememekten yakınıyorlar".

   Bitmek bilmeyen editör-şair gerilim filminin ötesinde, şiirin bir flora ve bütün bir organik sistem olarak geliştirilmesiyle eş zamanlı olarak onu yazanın da küstürülmemesi problemine çözüm olarak Mayakovski, şairliğin meslekler içinde bir meslek olduğuna şairi ikna etmeye çalışır. Bir işçinin aldığı paranın hakkını verebilmek için terlemesi ve mesai harcaması gerekiyorsa, kâğıdın üzerinde kalem oynatanlardan da bu ciddiyet beklenir. Bu yaklaşım, ilk yazıldığı anda bile öznesine kusursuz gelebilen, tehlikeli, yaratıcı gücü sınırlayan ve insanı kötürüm bırakan metinlerden kişiyi koruması bakımından da kıymetlidir. Ellerinden çıkan dizelere hayranlık değil saygı duymak durumunda olan, onlara ve dolayısıyla kendisine aşık olamaz.

   Ama bir demir ustası, bir çömlekçi, bir makinistten öte bir şey değil midir şair? Yönergeye uygun işlenen her çelik kusursuz bir bıçak olabiliyorsa, şiirin de bir çeşit yönergesi oluşturularak ham sözcüklerden kusursuz şiirler ortaya konabilir mi? Mayakovski, "Kaideler kurmak kendi başına şiirin amacı değildir; aksi halde önemsiz ya da gereksiz şeyler ve ilkeler için kaideler belirlemeye uğraşmak şairi skolastizme götürür. Örneğin, bisikletle giderken yıldızları saymanın kaidelerini icat etmek neye yarar" diyerek tekniği şiirin gerçekliğinin önüne geçirmenin saçmalığına dikkat çekmiştir. Şiirin herhangi mutlak bir formülü varsa bile bu hesaplanamayacak kadar fazla değişkene sahip ve bu değişkenlerin çoğu da dinamik olsa gerek.

   Dolayısıyla emek gerektiren ancak henüz çözülememiş sihirli noktalara da sahip olan bir uğraşı bu. Pek çok şey bulanıksa bile net olan şey malzemenin yaşamakta olan dilden geldiği. Zamanından, zamanının dilinden, zamanının ihtiyaçlarından azade bir şiir ölü doğar. Yirminci yüzyıl şiirinden bakılınca çağdaş şiir belki bir züppelik olarak değerlendirilebilir. Klasik dönem metinlerinin penceresinden bakılınca da yirminci yüzyıl şiiri züppelik sayılacaktır elbette. Zamanın şiirini yazmaya çalışmak, bilakis bu işin en doğal yolu olsa gerek. Edebiyat tarihi metinlerinde dondurulmuş halde okuduğumuz akımlar, görüşleri şairler, şiirler bir zamanlar canlıydılar ve toplumsal dönüşümün edebiyatta neden olduğu her dalgalanma, zamanın hâkim görüşü tarafından en sert şekilde eleştirilmiştir. Edebiyat, avangardın ortaya çıkışı ve yeterince büyüdükten sonra kendi ölümünü doğurması döngüsüyle gelişir. Bir mercan adası gibi. Mayakovski, kenar mahalle argosu ve entelektüel jargonun devrim şiiri üzerindeki etkisini ve tercih problemini değerlendirirken sınıf kavramını anahtar olarak kullanıyor ancak sınıf kavramının ve dahi devrim şiiri gibi bir zorunluluğun günümüz için çok anlamlı olmadığını düşünüyorum.

   Evet, zamanına ait olan bir şiir yazılacak. Tamam, ama nasıl?

   "Şiirsel yapıtta yenilik zorunludur. Şaire verili sözel terkibin sözcük malzemesi, işlenmek zorunda. Eğer şiir yapmak için eski sözel hurdalardan da yararlanılacaksa, bunlar yeni malzemenin niceliğine titizlikle uygun olmalılar. Böylesi bir alaşımın ne kadar kullanışlı, işe yarar olup olmadığı yeni malzemenin niceliğine ve niteliğine bağlı olacaktır (...) Şiirsel çalışmada, şiirsel çalışmaya başlamanın yalnızca birkaç genel kaidesi vardır. Ve bu kaideler de bilinen geleneklerdir. Satrançta olduğu gibi. İlk hamleler hep aynıdır. Ama takip eden hamlelerde yeni oyunlar icat etmeye başlarsınız. Önceye ait en dâhice hamle bile bir sonraki karşılaşmada tekrarlanmaz. Rakibi mat etmek yalnızca beklenmedik bir hamleyle olur. Şiirdeki beklenmedik kafiyeler gibi".

   Başlangıçtaki işçi metaforu üzerinden gidecek olursak, tezgâhın kurulabilmesi için gereken beş temel kalemi Rus şair şöyle sıralıyor: Toplumda yalnızca şiirsel yapıtlardaki fikirlerde çözümü bulunan sorunlar olması, özel bir meselede hedefin tutturulması, sözcük cephanesi ve bunun sürekli ikmali, düzenli çalışmaya imkân veren yazım/günlük hayat gereçleri, sözcükleri işleme teknikleri ve zamanla geliştirilen yazım becerileri. Sıralama yapmak mümkün olmasa da şiire rengini veren, pahasını belirleyen son dokunuş, beşinci maddede zikredilen dil imkânlarının kullanımı olsa gerek. Belki nasıl şiir yazılır sorusunu soranların duymak istedikleri şeyler bu maddeden ibaret. Fakat bu nokta üzerine odaklanıldığı için basit görünen pek çok gereklilik havada kalabiliyor. Tezgâhın diğer ayakları görmezden gelinerek bu işin neticelendirilmesi mümkün değil. En basit madde, şairin günlük hayat unsurları bile akıl edilemeyecek kadar önemli bir faktördür. Alaskalı bir şairin şiirini diğer şiirlerden daha değerli bulduğunu açıklarken Mayakovski meseleyi tüm efsunlardan, ilhama dair sözlerden sıyırarak mürekkebin donması, kürk giyme zorunluluğu gibi son derece elle tutulur gerekçeler sunar.

   Yazıma dair teknik noktalara, şiir nasıl yapılır serlevhasına geçmek gerektiğinde de şair "Şiirsel yapıtın ön hazırlığı kesintisiz sürer. İyi bir şiirsel eser, taslak niteliğindeki büyük bir birikime sahip olduktan sonra yapılabilir" diye net bir giriş yapıyor. Bu hazırlık elbette, fiziksel olarak, tek bir konuda tek bir şiirlik malzeme, kafiyeler, sözcükler biriktirmek değil. Zihinde oluşan birikimlerdir bunlar. Bir anda, kendiliğinden geldiği varsayılan imgeler, akışlar, ses benzerlikleri aslında bir zaman şairin zihnine ya olduğu gibi ya da ham madde olarak alınmıştır. Görevse bunları elle tutulur biçimlere dönüştürmek, kağıda dökerek envanter çıkarmak, odaklanılabilecek konular belirlemek ve üzerlerinde yoğunlaşmaktır. Mayakovski bu işe günde 10-18 saatini harcadığını ifade ediyor. İlham perisinin uğramadığı şanssız insancıklardan olsa gerek (!). Not defteri bu aşamada şairin ekürisi haline gelir. Rastladığı her şey, her ortam, her figür, her manzara onun için malzemedir.

   "Ne kadar yetenekli olursa olsun hiç kimse başlangıçta hemen büyüleyici eserler yazmaz; diğer taraftan, ilk çalışma her zaman 'en taze' olandır, sanki o ana kadarki ömrünün tüm birikimi onda içerilmektedir"

   Kitabın ikinci bölümünde şair, dostu Sergey Yesenin'in intiharı üzerine yazma ihtiyacı duyduğu şiiri, fikirsel yoğunlaşmasını, hazırlık aşamasını, yaptığı yolculukları hatta kafiye çalışmalarını aktarıyor. Yesenin'in ölümü gazetelerde "ölmek yeni bir şey değil dünyada / ama yaşamak da daha yeni değil kuşkusuz" dizeleriyle, intihar dizeleriyle ülkeye duyurulurken bu güçlü şiirin tehlikeli, insanları uçuruma sürükleyen ezgisi ciddi bir mesele haline gelmiştir. Devlet otoritesi de bu tehlikeyi bertaraf etmek için şairlerden şiir talep etmeye başlamıştır. Çivi çiviyi söker. Gelen şiirlerin bu trajik ölümü kutsadığını ve "sosyal beklenti kavramının aceleyle kötü bir biçimde yerine getirilmesi" olduğunu savunan Mayakovski, işte böyle bir ortamda, bir dostunun ardından nasıl şiir yazdığını günlük tadı da katarak aktarır. Yesenin'in son şiirinin etkisiyle beraber hikâyesinin finalini ilgi çekici olmaktan kurtarmak ve insanları ölümün çekiciliğinden yaşama mücadelesinin hazzına çekebilmek amacını hedeflemiştir.

   "Şartlar elimi kolumu bağlamıştı; ne bir çıkış yolu, ne bir duygu, ne yaraları dağlayacak ya da inkâra yol açacak bir sözcük, ne de metanet çağrısı için bir işaret vermiyordu. Artık kabul görmüş bir kaide: şiirsel eserin yapılması için yer ya da zaman değişikliği gereklidir. Tıpkı resim sanatında olduğu gibi, çizeceğiniz herhangi bir nesnenin açığında durmak zorundasınız, nesnenin hacminin üç katına eşit bir mesafede. Bunu uygulamadan, betimlenen nesneyi göremezsiniz. Nesne ya da olay ne kadar büyükse o kadar açığında durmanız gerekir. Zayıflar olayı yansıtabilmek için yerinde sayarak, olayın mazi olmasını bekler; güçlülerse zaman kavramını yakalamak için ileri koşar"

   Bu kıymetli tavsiyenin ardından da alfabemize dökümü yapılmış Rusça alıntılarla kendi şiire bakışı ve işleme tekniğini, çalışma disiplinini örnekler. Arkadaşının intiharının ardından şiir yazan, belki bu yüzden hem kişisel nedenlerle hem devrimci gerekçelerle kızgın olan Mayakovski'nin kendisinin de çok geçmeden intihar etmiş olması, bu poetikadan bağımsız, dikkat çekici, müstakil bir hikâye olarak ilgilisini beklemektedir. Belki bu yazılanların hepsini boşa çıkaran son söz Mayakovski'nin:

   "Hiçbir kaideyi insan şair olsun, şiir yazsın diye vermiyorum. Böyle bir kaide kesinlikle yoktur. Şair denen kişi tam olarak kendi poetik kaidelerini ortaya koyan kişidir"