Hilal KUTLU
hiilalkutlu@gmail.com
İncir Kuşları Üzerine
07/11/2020

 

Savaş…

Çığlık çığlığa insanlar …

Yıl 1992 …

Yer Avrupa’nın göbeği…

Başkent Saray Bosna viran, harabe…

Yüzbinlerce Boşnak açlık ile imtihan ediliyor. Ortada bir din savaşı, katliam, tecavüz, açlık, işkence... Bunların hiçbirinden habersiz merminin nereden gelip nereye isabet edeceğinden bir haber her gün ölüm ile burun buruna ebelemece oynayan İncir Kuşları... Boşnak çocukları... Canım çocuklar...

Bazı kitaplar vardır ki ne felsefi ne de edebi alanda bir iddiası olsun. İncir kuşları işte tam böyle bir eser. Bir Balkan kadını olarak yapılan zulümleri okurken yutkunmakta zorlandığım anlara şahidim. Bitirince ise yüreğimin balkanlarda kalan yarısı bölündükçe bölündü… İnsanın bu kitabı okuduktan sonra yüreğinin bölünmesi için illa ki kendi memleketi olması gerekmiyor en azından içinde insanlık namına vasıflar taşıyanların... Boşnakların nelere göğüs germek zorunda kaldıklarını bunca acıya nasıl dayandıklarını sorgulatarak okutan bir kitaptır. Bunların hepsi bir yana insanı asıl sorgulatan şey ise Yirminci yüzyılda dünyanın bir kıyama bu denli nasıl olur da kayıtsız kalmış olmasıdır …

Sokaklarda, caddelerde, parklarda özgürce dolaşamayan Boşnaklar cenaze törenlerinde dahi huzurla ölülerini toprağa veremiyorlar çünkü sakin başlayan tören kanlı bir şekilde sona eriyor. Bırakın bu insanların canlılarını ölülerinden bile nefret edilen bir savaştır bu...

Savaşın başlarında Boşnaklar bölgenin yüzde altmışına hakimken şimdilerde sadece ellerinde yüzde otuzu kalmıştır. Avrupa’nın göbeğindeki bu vahşete sessiz kalanların yanı sıra elbette sessiz kalmayan insanlarda oldu. Dilini bile bilmedikleri Boşnaklara yardım etmek için giden onca insan ya kendi memleketine dönemedi ya dönse bile gazi olarak döndü tıpkı kitabın içerisinde yer alan Suada’nın biricik aşkı Tarık gibi… Tarık konservatuvar öğrencisi iken bir avuç toprak parçası dahi olsa vatanını ve yüreğindeki vatanın sahibi olan Suada’yı bir daha hiç göremeyecek, saçlarını koklayamayacak, kollarıyla onu saramayacak pahasına vatanını müdafaa eden Boşnak askerlerinden birisi olmuştur.

Suada … Canım Suada… Gözlerinin önünde annesi öldürülen, kız kardeşlerine tecavüz edilen, babası ile ayrı esir kamplarına düşen sonra ansızın babasını karşısında görüp korkudan sadece bakışlarıyla sarılan, sevdiğinden kopartılan, Yıkanamadığı için beline kadar olan sırma saçları kesilen, dayaktan işkenceden ve tecavüzden ruhuna ilmek ilmek yaralar dokunan Suada’m …

Kitapta altını çizdiğim yerleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

 ‘’ Sırplar yüreğimi ateşe tuttular

    Ben hiç yanmadım.

    Geceleri soyunup koynuma girdiler

    Ben hiç sevişmedim.

    Atalarıma küfürler savurdular

    Ben hiç duymadım

    En sonunda beni hamile bıraktılar

    Ben hiç doğurmadım’’…

‘’Aşk ne yazık ki duyarlı bir his değil. Öyle kaba, öyle hoyrattır ki eline diken batması gibi yüreğini acıtır’’.

‘’Kim bilir yarınlar bize neler getirecek, bizden neleri alıp götürecek’’.

‘’Sevdiğin her insan giderken bir parçanı götürür’’.

‘’Düşünceleri dilsiz iki insandık, ama yüreklerimiz çığlık çığlığaydı’’.

‘’Ne yazık ki tarih yeniden tekerrür edecek. -Tekerrür edecek olan şey ne? – Savaş, kan, gözyaşı’’…

 

‘’Evet, gerçeği itiraf etmek gerekirse bu bir savaş değildi. Kadınlar hiçbir savaşta bu kadar mağdur edilmemişti. Bu bir soykırımdı ve bu soykırımla Müslüman Boşnakların soyları tecavüzlerle dönüştürülmeye çalışılıyordu. Bu savaşın ne yazık ki en acı tarafı da buydu’’…

‘’Çok uzun zamandan beri ben de hayatı ve ölümü düşünüyordum. Daha çok ölümü düşünüyordum da denebilirdi. Kendimi nedense ölüme daha yakın hissediyordum. Aslında hepimiz öldürülmüştük. Sadece bedenlerimiz henüz toprağa gömülü değildi. Artık kalbimde aşık olduğum adama bile yer yoktu. O anda, ‘’Aşk nedir?’’ diye düşündüm. Aşk bir zamanlar Tarık’tı. Tarık bir zamanlar kısa süre yaşadığım mutluluktu. Mutluluk bir zamanlar çok sevdiğim ailemdi…’’

Sevgili okur;

Bazen okuduğum kitaplardaki karakterlerin her ne kadar hayal ürünü olduğunu bilsem de yaşanılanlar sahte olamayacak kadar acı ve gerçek. İşte o zaman kitaptaki karakterleri oturtup karşıma ‘’Sana bunu neden yaptılar?’’ diye hüngür hüngür ağlayasım geliyor içimden. Bunu gerçekleştiremeyecek olduğumu fark ettiğim zaman ise yazıyorum işte… Kendime bir sözüm var asla zulme karşı boyun eğmeyeceğim … Yazacağım hep yazacağım daha çok yazacağım… Parmaklarım kanayana dek yazacağım. Canım okur ne olursa olsun zulmün karşısında boyun eğme n’olur. Şairin de dediği gibi; ‘’Dayan kitap ile

  Dayan iş ile.

  Tırnak ile, diş ile.

  Umut ile, sevda ile, düş ile

  Dayan rüsva etme beni’’.

 

   Cefakeş Boşnak kadınlarının yaralarından öperim,

   Saygıyla…

   Hilal Kutlu



232 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları